27 Eylül 2011 Salı

Geçmişin Hipnozunu Bozmak

Gerçek iyileşmeye açılan kapı diyor kitabın üzerinde.
Ve bitirdiğim şu an mutlaka okumalısınız diyorum.
 Hastalıkların kaynağının geçmişte yaşanan olaylar, ketler olduğunu söylüyor ve
hipnoz ve regresyon yöntemleriyle bunların çözülebileceğini söylüyor.

Gelelim alıntılara:
"Hastalık diye bir gerçek yoktur. Hastalık bir teşhistir. Hastalık bir yakıştırmadır.Uydurmadır. Damgadır.
Hastalık doktorun iyileştiremeyeceğine inandığı mistik bir hayaldir. 
Dünyaya geldiğimiz zaman bilinçaltında hiçbir kayıt yoktur.
Eğer hiçbir data yoksa, koruyucu kalkan da yok demektir. YArgılayacak, karşılaştıracak bir şey yoksa, koruyucu kalkan yoktur. 
Koruyucu kalkan, yeni bir bilgiyi karşılaştıracak bilgileri bulana kadar oluşmaz. "
 
"Dünyaya bir insan yavrusu geldiğinde ne biliyor? Hiçbir şey. Ama her an, bilgiler hızla o bilgisayara, yani beyine akmaya başlıyor. Yaşam deneyimi olmaya başlıyor.
Bizim bilinç denen bu çok ama çok güvendiğimiz o özelliğimiz sadece ve sadece çevremizin bir ürünü.
Çevremizin bir yansıması. 
4 yaşından sonra yumurtanın kabuğu oluşmaya başlar. 12 yaşına ulaştığımızda hayatta öğrenmediğimiz bir şey kalmamış gibidir. Kabuk çelik gibi olmuştur. 
Artık her şeyi biliriz. Anne babamızdan bile akıllıyızdır. 


O çelik kalkanı aştığımız anda şaşırtıcı şeyler olmaya başlar.
"Gerçeklerden kaçarak süren bir yaşam otomatik bir yaşamdır. Sorumluluk hissetmeden süren bir yaşam otomatik yaşamdır. 

"Bilinçli yaşamaya çalışmak her şeyin farkında olarak yaşamaya çalışmaktır."

Farkında olup da bunu eyleme dökmemek ise ikinci bir ihanettir.


"Korku kendini endişe dehşete düşme, panik şeklinde gösterebilir. Öfke ise tehlike kaynağını korkutmaya veya hareketsizleştirmeye yönelik bir tepkidir. Saldırganlık, düşmanca davranış, küsme şeklinde kendini gösterebilir. Her tepki kişiyi tehlikelerden korumaya yönelik olarak ortaya çıkar.
"Güvenilen yer tehlikenin kendisi olmuşsa çocuk korku duygusunu kullanamaz. (Ailesi yani)
Kaçacak güvenli bir yer yoktur. Öfkesini kullanarak tehlike kaynağını yok edemez.

Çocuk büyükleri tarafından kabul edilebilir bir kişi olabilmek için kabul edilmeyen davranışlarını ve duygularını bastırır.
Bilinçaltının birinci amacı o kişi her türlü tehlikeden korumaktır. 
Bu tehlikenin gerçek ya da hayali olması , geçmişte kalmış olası bilinçaltını hiç ilgilendirmez.

Açığa çıkarılan her suçluluk duygusunun arkasında istenmeyen bir davranışın bastırılması var demektir. G.Kein tüm duygusal bozuklukların %90'ında suçluluk duygusunun bulunduğunu ve mutlaka uygun analitik teknikliklerle ortadan kaldırılması gerektiğini işaret eder.

Duygular sadece alışkanlıklara değil, fiziksel belirtilere de neden olur. Bel, kasık, baş, diz eklemi ağrıları. Belirgin bir neden bulunamayan her ağrının ardında sıkışmış bir duygu çıkar.
 
"...bu hayatı birlikte yaparız. Bazen rollerimizden şikayet ediyorsak, rolümüzün kıymetini bilmememizden."


21 Eylül 2011 Çarşamba

Evrenden torpilim var

Satır aralarında bazı şeyler bildiğimiz şeyler...
Bize bildiğimizi hatırlatan.
Ama farklı yaklaşımlar da var ki, hoşuma gitti.
Örneğin kişisel gelişime yaklaşımı...
Kişisel gelişim yolunda yapılanların neden bazen işe yaramadığını,
ermenin neden mümkün olmadığını anlatıyor.
Eee çünkü, hayat devam ediyor. Bugün erebilirsin.
Ama yarın yeni deneyimler var, tanışılacak yeni insanlar.
Gelişmeye devam etmelisin.

Ve EGO yaklaşımı. 
Ego kötüdür, kaka Ego şeklinde dolanıp duruyoruz ya,
ego aslında bizi biz yapan şey.
Bazen çok da faydalı diyor.
Örneğin, egon eğer doğru kararlarla donatıldıysa 
senin başarılı olmanı, uzun yıllar bir ilişkiyi, hatta hayatını korumanı vs. sağlıyor.

Ama tataataaa! Yanlışlık şurada: Ego dediğimiz şey, 0-10 yaş arası verdiğimiz kararlarla oluşuyor.
Yani şöyle: Mesela çocukken, bir yemek tenceresini kaldırmak istiyorsun,
annen oradan atlıyor: -Dur duuuur beceremezsin sen!
Hah al bakalım, o küçücük kafanla bir karar verdin kendinle ilgili.
"Ben beceriksizin tekiyim."
Zaman geçti. Becermen gerekli başka bir olay çıktı karşına. Tesadüfen onda da bir engel çıkmadı mı karşına. Kararın perçinlendi. Koca adam olup, hala 5 yaşında aldığın kararla "ben beceriksizim diye dolaşabiliyorsun."  Değiştirmek gereken egonun bu kararı...

Hoşuma giden bir bölümü -yazarın kendi hayatından deneyimleri-
daha paylaşmak istiyorum, bu kez olduğu gibi :
"....kendim için çizdiğim imajım bir inek olduğundan, özgüvensizliğimi hep maskeler
kullanarak saklamaya çalıştım. 
Grubun soytarısı hep ben oldum. İnsanları güldürdükçe gerçek halimi fark etmezler belki diye düşündüm.
İşte grup soytarılarının altında ne yattığını şimdi biliyorsunuz.
Herkesin bir şekilde hatalarını bulmaya çaba sarf ettim ve bunda çok da başarılı oldum. Ben onların hatalarını bulursam benim hatalarımın konuşulmasına fırsat kalmaz sanıyordum. 
Grubunuzun içinde bulunan ukalanın aslında ne yaptığını anlıyorsunuz artık.
Hiçbir şeyi beğenmemeye başladım. Bir insan hiçbir şeyi beğenmiyorsa, 
yani kolay kolay hiçbir şeye onay vermiyorsa, çok özel zevkleri olan, çok özel istekleri olan çok özel bir insan olmalıdır. gibi abuk sabuk bir düşünce mantığı ile arkadaşlarım arasında özel bir yer almaya çabaladım. 
Şimdi arkadaşlarınız arasında hiçbir haltı beğenmeyen tipin niye beğenmediğini anlamışsınızdır.
ÇÖZÜM: Gülümse-Odaklan-Değiştir...
Devamı da kitapta artık.


LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...