
7.sanal kitap fuarı başlamış idefix.com'da, epey indirimli yayınevleri var. İncelemek isterseniz, buyrun.
Lüks ve başarıya tutku, yüreğimizi dinlememize nasıl engel oluyor onu anlatmış. Paulo Coelho.
7 kez tüp bebek tedavisi görmüş bir kadın, Selin... Artık pes etmek üzere, depresyonda... Hipnozla geçmiş yaşam terapisi yapmaya başlıyor ve bilinçaltındaki anne olmasını engelleyen inanışları bulmaya çalışıyor.
Lexi, hastanede gözünü açtığında hayatının üç yılını hatırlamamaktadır. Birden yenmiş tırnakları manikürlü, kırık dişleri inci gibi, elektrikli saçları parıl parıl olmuştur. Yakışıklı mı yakışıklı bir kocası vardır üstelik. Evlendiğini ve aşık olduğunu hatırlamadığı...
"kendin olabilme ihtiyacı, insanın en köklü psikolojik ihtiyaçlarından biridir."
Aslı, çok sevdiği bir çocukluk arkadaşı ve ilk sevgilisi olan Cenk'in cenazesine gider bir gün... Cenk trafik kazasında ölmüştür. O gün hayatının değiştiği gündür. Eve per perişan gelir. Kocası Roma'da iş gezisindedir. Telefon açıp, teselli etmek ister Aslı'yı... Hatta son derece ince düşünceli bir şekilde çok kötü olmalısın, keşke annende kalsaydın der. Vedalaşırlar... Ama telefonu tam olarak kapatmayı unutur bir şekilde... Aslı neler duymuştur? Hangi sonların başlangıcı olmuştur? Her şey bundan sonra başlar.
"Hanımefendi altmışında, altmış beşinde vardı.
Ne kadar hafif görünüyor değil mi? Zaten kategori olarak öyle.
1 numaralı hayranıyım kendisinin. Sayın Alain de Botton :) Tüm kitaplarını okudum bu blogdan önce, beni hiç hayalkırıklığına uğratmadı. Yine uğratmayacak eminim, fikirlerimi okudukça ekleyeceğim. Lakin şimdiden söyleyeyim modern çalışma hayatının geçmişte kölelere reva görülen sistemden çok da farklı olmadığından bahsediliyor sanırım kitapta, ve o modern işyerlerini gezerken, bizi çalışma yaşamlarımız hakkında düşünmeye sevkediyor arka kapakta söylendiğine göre...
"Frank ve April Wheeler adlı evli çiftin sıkıntılı ve boş hayatlarından çıkış yolu bulma çabaları anlatılıyor. Wheeler'lar mutluluğu yakalamak için hayatlarında bir değişiklik yapmaya karar verirler, ancak altmışların Amerikası'nın acımasız ve yoz ortamında bir rüyanın peşine takılmanın bedeli ağırdır."

"...Bebeği için her şey kusursuz olmak zorunda: Tasarımcı elinden çıkma bebek odasından tutun da, en son model, en havalı bebek arabasına ve ünlülerin gözdesi, mutlaka gidilmesi gereken kadın doğumcuya kadar. Fakat ünlülerin kadın doğumcusu, Luke’un, feci gösterişli ve zeka küpü eski sevgilisi çıkınca Becky’nin dünyası başına yıkılıyor. Artık iki kişilik alışveriş yapıyor ama o da ne? Yoksa kocasıyla arasına bir üçüncü şahıs mı giriyor, ne?"
Daha yeni başladım. Arkasında yazan şu :" Adınızı değiştirmek nasıl bir şey, siz hiç adınızı değiştirdiniz mi? Bu romanın kahramanı tam dokuz kez değiştirmek zorunda kalıyor adını. İlk adı Ayşe, son adı Güneş HAnım. HEr ad değişikliği yıkılıp yıkılıp yeniden kurulmak anlamına geliyor, oyun değil, acı veriyor..."
"Her maktül katilinde yaşamaya devam eder."
Şu an Elif Şafak'ın Aşk'ını ve Üstün Dökmen'in Empati'sini paralel okuyorum. Bu tarzı seviyorum, bir elimde psikoloji ya da kişisel gelişim, diğerinde roman..
Sonunda bitirdim. Çok kaldı elimde... Roman kategorisinde olmasına rağmen, pek akıcı değil. Bilgiler önemli, lakin biraz araştırma kitabı gibi olmuş. Bir türlü akmıyor. Hani o niyetle başlanmadığı için belki de bir türlü sardıramadım, içinden bir alıntı da yapamadım.